1. Dünya Savaşını Osmanlı Devleti ve müttefikleri olan Almanya ve Avusturya-Macaristan (İttifak Devletleri) kaybedince 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldılar. Bu anlaşmaya göre Alman komutanlar ve subaylar görevden çekilirken, Mustafa Kemal Paşa Adana'da bulunan Yıldırım Orduları Komutanı Liman von Sanders'den görevi devraldı. Liman von Sanders, 'büyük bir terbiye ve nezaketle, fakat acıklı bir dille' Mustafa Kemal'e şunları söyledi:
"Ekselans, siz muharebe cephelerinde, Arıburnu'nda, Anafartalar'da çok yakından tanıdığım komutansınız. Aramızda gerçi bazı hadiseler de geçti. Fakat bunlar nihayet bizi birbirimize daha iyi tanıtmış oldu. Yürekten dost olduğumuzu zannederim. Bu gün Türkiye'yi bırakmaya zorlanırken, emrim altındaki orduları Türkiye'ye ilk geldiğim zamandan beri takdirkârı bulunduğum bir komutana teslim ediyorum. Bu genel felaket içinde bedbahtlık duymamak mümkün değildir. Ben yalnız bir şeyle kendimi teselli ediyorum. Komutayı size bırakmak! Bu dakikadan itibaren emir sizindir, ben sizin misafirinizim."
Bu sözler Mustafa Kemal'i oldukça etkilemişti. Bu söz üzerine karşılıklı oturup birer sigara ve kahve içmişler, sessizce birbirlerine bakmışlardı. (1)
Mondros Ateşkes Antlaşmasının ardından Türk kuvvetleri Suriye'den çekilmeye başladılar. 2 Kasım 1918'den itibaren Kuzey Suriye'de bulunan kuvvetler Hassa-İslahiye ve Belen-Dörtyol yörelerine doğru intikale geçtiler. Savaş sırasında mayınlarla kirletilen İskenderun Körfezi'nin temizlenmesi için, 3 Kasım 1918'de bir Fransız torpido muhribi komutanı İskenderun Kaymakamına başvurdu. İstanbul Hükümeti'nin, Fransızlar'ın İskenderun limanını kullanmalarına izin vermesi üzerine de, 4 Kasım'da beş Fransız torpido muhribi mayınları temizlediği gibi, bir Fransız birliği de İskenderun'da karaya çıktı. Ancak, Mondros Ateşkes Antlaşması'na aykırı bulunan bu "işgal" İstanbul'a bildirildi. İstanbul Hükümeti buna engel olunmasını, ancak engel olunamazsa ateş de edilmemesini, bunun yerine İngiliz Başkomutanlığı'na bildirilerek protesto edilmesi talimatını verdi.(2)
9 Kasım 1918'de Cautelas (bazı kaynaklara göre Donela) torpido gemisinde İtilaf devletleri adına David Beauregard ile İskenderun Kaymakamı Ali Bey arasında bir protokol imzalandı. Buna göre İskenderun bölgesi Osmanlı kuvvetleri tarafından "derhal ve tamamen" boşaltılacaktı. İmzanın hemen ardından da Arsuz istikametinden giren küçük birlikler de bölgeyi işgal etmeye başlamışlardı.(3)
Anadolu'nun önemli geçit ve uğrak yerlerinden Çukurova ve onun bir uzantısı üzerindeki Dörtyol, Çukurova'nın diğer bölgeleri gibi Suriye'nin, Filistin'in, Irak'ın, Kanal seferlerinin bütün yükünü 1. Dünya Savaşı sırasında çekmişti. Çünkü hemen yanıbaşındaki Suriye-Filistin'de bir cephe, onun doğusunda da Irak Cephesi vardı. Bu cephelere yakınlığı yüzünden mahsulü tarlada yok pahasına elinden alınıyor, 17-18 yaşındaki çocuklar dahi cepheye gönderiliyordu. Yaşlılardan oluşturulan silahlı milis kuvvetleri İskenderun sahillerinde nöbet tutuyorlardı. Her gün İtalyanlar tarafından işgal edileceği haberleri, İngiliz uçaklarının vızır vızır yerleşim bölgeleri üzerimden uçuşu, harpte şehit veren ana ve babaların matemli gözlerle dolaşması, halkın moral ve maneviyatına büyük hasar vermişti.(4) Bu koşullar altında devlet dört yıllık savaşı kaybetmiş, üstelik işgal kuvvetlerinin çizmeleriyle ilk çiğneyecekleri yerlerden biri haline gelmişti.
1918 yılının Kasım ayı sonlarına doğru İskenderun'dan Dörtyol'a gelen iki Ermeni rahibi ve bir Ermeni subayı kasabayı dolaştıktan ve kiliseleri de ziyaret ettikten sonra, kaymakamı ziyaret etmişler ve iki üç güne kadar gelecek işgal kuvvetlerine karşı halkın taşkınlık yapmaması için önlem alınması uyarısında bulunmuşlardı. Takip eden tarihlerde, 9 Aralık 1918 günü Mersin'e 80 civarında sıhhiye ve bir miktar nizamiye askeriyle yiyecek ve giyecek eşyası çıkarılmış, Payas nahiyesine iki subayla 40 asker intikal etmişti.(5)
11 Aralık 1918 tarihinde üç subay kumandasında çoğunluğu yerli kaçak Ermenilerden oluşan, Fransız askeri üniforması giymiş 400 kişilik bir müfreze Dörtyol'a intikal etti.(6) Burada belirtilen Ermeni birlikleri, daha önce bahsedilen ve Kıbrıs'ta kurulan ve Fransa'nın kontrolündeki "Ermeni Doğu Lejyonu'na" aitti. 17 Aralık 1918'de Yarbay Romieu komutasındaki Fransız birliği Mersin'de karaya çıktı. 1.500 kişilik birliğin sadece 150'si Fransız'dı. Diğerleri Ermeni Lejyonu'na ait askerlerdi. 18 Aralık 1918'de Fransa'nın Suriye işgal kuvvetleri komutanı General Hamelin törenle Adana'ya girdi.(7) Bölgeyi işgal eden ve Suriye'deki Fransız General Henri Joseph Eugene Gouraud'un emrindeki altı Fransız taburundan üçü Ermenilerden meydana gelmekteydi. Fransız Başbakanı Briand'ın bizzat kurulması için destek verdiği bu Ermeni taburları bir alaya dönüşmüştü. Yaklaşık beş-altı bin gönüllü Ermeni'nin oluşturduğu bu birliklere Türkler "Ermeni İntikam Alayı" adını vermişlerdi. Çünkü General Julien Claude Marie Sosthene Dufieux'un emrindeki bu bağımsız Ermeni birlikleri, dönemin modern savaş silah ve araçlarıyla donatıldığı gibi, Paris merkezindeki Taşnaksutyun ve Hınçak komiteleri tarafından da "Türk düşmanlığı" üzerine doldurulmuşlardı. Hepsi de özel bir şekilde ve Türk düşmanlığı esası üzerinde "komiteci" kültürü almışlardı. 2 Şubat 1919'da Albay Bremond'un Adana ve civarında "Genel Vali" olarak atanmasıyla, durum Türkler açısından daha da katlanılmaz bir hal aldı. Çünkü aynı Bremond, Kıbrıs'ta kurulan Ermeni eğitim birliğinde de görev almış, dolayısıyla bu "Ermeni İntikam Alayı" unsurlarının ne maksatla yetiştirildiğini ve amaçlarını da biliyordu. Zaten Ermeni lider Bogos Nubar'la da devamlı temas halindeydi. Adana ve civarında Türk bayrağı asılmasını "Ermenileri tahrik eder" düşüncesini öne sürerek yasaklamak isteyen Bremond, Müslümanları daha da sıkıştırmış, Ermeni birliklerinin eza ve zulmüne yeşil ışık yakmış, sonunda Adana ve çevre yerleşim yerlerini "Kilikyalılar Cemiyeti"ni kurmaya mecbur etmiştir.(8)
Dörtyol'a gelen işgal kuvvetleri kumandanı başlangıçta jandarma mevcudunun miktarını ve görevlerini sormuş, mevcut jandarmanın mülkiye memurları gibi Dâhiliye Nezareti'ne (İçişleri Bakanlığı) bağlı ve mahallî inzibatı (yerel emniyet) temin ile yükümlü bulunduğu cevabı verilmiş, karşılık olarak adı geçen kumandan jandarmaların vazife yapabileceklerini ve asayişi ihlâl eden hiçbir harekete karşı lakayt kalınmayacağını ve kendi askerini de cezalandırmaktan geri durmayacağını ve ahalinin de aynı şekilde hareket etmesini istediğini söylemesine rağmen kısa bir süre içerisinde işgal kuvvetleri askerleri Türklere saldırmaya başladıkları gibi, askerlerin eline verdiği bir belge ile Türk jandarmaların da hemen Ceyhan nehrinin öte tarafına geçmeleri gerektiğini tebliğ edilmişti.
Türk Jandarmaları bölgeyi terk ettikten hemen sonra Fransız askeri üniformaları giymiş olan silahlı ve Ermeni askerlerinden oluşan şahıslar geceleri Dörtyol'un korunaklı mevkilerinde evlere saldırarak, eski kaymakam Necati Bey'in evinde sandıklarını açtırarak içinde bulunanları yağmalamış, Duyûn-ı Umûmiye eski memuru İhsan Efendi'nin eşyasıyla paralarını, Medine mültecilerinden yine bir kadının eşya ve paralarını almışlardı. Bu sözde Fransız kılıklı Ermeni askerler tarafından Medine mültecilerinden Hacı Ahmed'in eşyası alınarak kendisi dövülmüş, Özerli köyü okul öğretmeni Ahmed Efendi'nin 10 lirası gasp edilmiş, jandarma dairesi işgal kuvvetleri tarafından işgal edilerek, jandarma deposundaki silah ve eşyalara el konulmuş, ardından hapishaneye giren Ermeniler, nöbetçiyi döverek tutukluları tahliye etmişler, Payas nahiye müdürünün evini de kuşatma altına almışlardı. Jandarmasız, tek başına kalan kaymakam, nahiye müdürü ve diğer devlet yöneticilerinin görev yapamayacağı açıkça ortaya çıkıyordu.(9) İşgal daha ilk günlerde acımasız yüzünü göstermeye başlamıştı.
Zorunlu göçe uğradıktan sonra yeniden topraklarına gönderilenlerden dönmemiş olanlara ilaveten, dışarıdan Çukurova'ya çok sayıda Ermeni göçü de gerçekleştirildi. Ermeni ileri gelenlerinden ve 1. Dünya Savaşı sonrası Paris Konferansı'na Ermeni temsilcilerinden biri olarak katılan Bogos Nubar Paşa, Suriye ve Mısır'da toplanan göçmenler arasından ve Avrupa ile Amerika'da yaşayan Ermeniler arasından da bir kısmını yollamıştı. Fransızlar savaş sırasında Suriye ve Beyrut'a yerleşmiş bulunan mültecilerden birkaç binini, yöre halkı içinde huzuru en çok bozanlardan kurtulmak niyetiyle de yollamıştır. O yıllarda yaklaşık 120.000 Ermeni'nin iskan edilmek üzere Çukurova bölgesine gönderildiği ileri sürülmektedir. Bunlardan 70.000'i Adana'ya, 8.000'i Saimbeyli'ye nakil edilirken, 12.000 Ermeni de Dörtyol'a, kalanlar da Osmaniye, Kadirli ve Kozan bölgesine paylaştırılmıştı. Bunlara ilaveten İstanbul ve Anadolu'nun diğer yerlerinden 50.000 Ermeni de Antep, Maraş ve Zeytun'da iskan edilmişlerdi. Bu iskan politikasıyla Fransa'nın, Kilikya'da bir Ermeni devleti kurmayı planladığı ileri sürülmektedir.(10)
Fransız ve Ermenilerin işgali altındaki Dörtyol'da, bu askerlerin dışındaki Ermeniler de Müslüman halka sataşıyor ve yer yer şiddeti artan zulümler yapıyorlardı. Bu sataşmalar ve zulümler sonucu, münferit bazı tepkiler de oluyordu. İşte böylesi bir münferit olay sonucunda da "direniş" maksadını doğrudan güden bir hareket olmasa da, Türk Milli Mücadele dönemini başlatan "ilk kurşun" toy bir Türk delikanlısı aşırı tahrik sonucu Dörtyol'un Karakese mevkisinde bir Ermeni'ye sıkılmıştı. Bu olay şöyle gerçekleşti:
"Dörtyol'da düşmana atılan ilk kurşun, Fransız işgali ile şımaran Ermenilere tahammül edemeyen, Ocaklı Köyü'nden Tosun Mustafa tarafından atılmıştır. Karakese'deki, toplu direniş olduğu için önemsenmemiştir. Mütarekenin imzasından hemen sonra tehcirden dönmeye başlayan Ermeni azınlığı, Ermeni Krallığı söylemleriyle Dörtyol ve çevresinde Müslüman halka zulmetmeye başladı. Ermeniler her gün hadlerini aşarak yaptıkları pisliklere bir yenisini katarken yine aynı günlerde Dörtyol?da Ocaklı Acar Çarşı diye bilinen şimdiki Ocaklı mezarlığının yanında bulunan İmam Hatip Lisesi'nin olduğu yerde, mescidin önünde toplanan Ermeniler namaz kılan Müslüman halkı tahrik etmek için yüksek sesle: "Türkler yine anırıyorlar" diye alaya alırlar.
Henüz delikanlılık çağına girmekte olan, Ocaklı Mahallesinde oturan Tosun Mustafa namlı Türk genci bu olaya şahit olunca dayanamıyor. Planlar yapan Tosun Mustafa sabah evden silahını kuşanarak ve izin alarak çıkarken, "Bugün çok şeyler olabilir; benim Ermenilerle görülecek bir hesabım var. Cesur olun beni aramayın; soran olursa da silahını alıp gitti dersiniz!" der. Tosun Mustafa, eve cebindeki birkaç kuruşu da bırakır. Merak etmemelerini ve para göndereceğini, sık sık haber vereceğini söyleyip evden ayrılır.
Ezan okunmaya başladığında Ermeniler yine mescidin etrafında toplanmış ve hocanın ezan okumasını beklemişlerdi. Hoca ezan okumaya başladığında Ermeniler alkış tutarak, "Aferin Hoca, iyi anırıyorsun. Aslan Türk, haydi bir daha anır. Zo niye anırmıyorsun?" gibi aşağılayıcı ve tahrik edici şekilde bağırırlar. Tam bu sırada bir silah sesi duyulur ve nihayetinde Ermenileri azdıran adamın alnının ortasında bir kurşun deliğinin açıldığı görülür. Kafatası arkadan parçalanan tahrikçi Ermeni yere yığılıp kalırken, az önce ezanla dalga geçen Ermeniler, korku ve şaşkınlık içinde kaçışırlar. Aslında Türkler de, bu beklenmedik tepki karşısında donup kalmışlardı. Olayın faili delikanlı Tosun Mustafa yerde yatan ölüye ve arkadaşlarına baktıktan sonra "Türk'le alay edilmez!" der ve Ocaklı'nın üst (Doğu) taraflarına doğru hızlı adımlarla yürüyerek ortadan kaybolur. Tosun, akşam saatlerinde Karakese'de Ahmet Ağa'nın odasında, durumu Dörtyol'un ileri gelenlerine anlatır. Milli mücadelenin ilk kurşununu farkında olmadan atan bu genç, 9 Ocak 1922 gününe yani Dörtyol'un düşman işgalinden kurtuluş gününe kadar evine dönmeyecektir. (11)
Ermeniler ayrıca bölgedeki Türk köylüsünün hayvanlarını sözde zorunlu göç sırasında el konulan kendi malları olduğunu iddia ederek, "bu bizimdir" diyerek ellerinden almaya çalışıyorlardı. Bilhassa da Dörtyol'da bu olaylar sık sık tekrarlanıyordu. Bu sebeple Türkler ile Ermeniler arasındaki gerginlik sürekli artıyordu. Hemen her gece sokakta vukuat çıkıyor, bazı varlıklı Türklerin evleri basılıyordu. Ertesi gün Fransız otoritesine şikâyete gidildiğinde ise sonuç alınamıyor, Ermeni taşkınların yaptıkları yanlarına kâr kalıyordu. Dörtyol'a ilk kez gelen ve çevreyi tanımayan Fransız yöneticiler, tamamen Ermenilerin etkisi altındaydılar. Üstelik Fransızlarla birlikte gelen işgal kuvvetleri içerisinde büyük ölçüde "Ermeni İntikam Müfrezeleri" de mevcuttu.(12)
Ermenilerin Türklerin hayvanlarına el koymak istemeleri ile benzer bir olay daha bilinmektedir:
"Hacı Mehmet Çolak(13), zorunlu göç sebebiyle gönderilen Ermeni komşusunun sattığı hayvanları 7 altın liraya değerini vererek satın almıştı. Fransızların Dörtyol ve çevresini işgal etmesiyle geri dönen bu Ermeni komşu Hacı Mehmet Çolak'a gelerek hayvan parası ister. Hacı Mehmet, mesele çıkmasın diye düşünerek Ermeni'ye tekrar 7 altın lira verir. Daha sonra haraç verdiğini düşünerek bu olay çok gücüne gider. Oğullarına haber vermeyi düşünür ama bir olay çıkacağı ve Fransız jandarması oğlunu alıp gideceği endişesiyle susmayı yeğlemiştir. Aradan geçen süre içerisinde aynı Ermeni bir kez daha gelmiş ve Hacı Mehmet, belaya bulaşmamak için, oğlu Ahmet'in mavzer almak için ayırdığı parayı da vermek zorunda kalır. Üçüncü kez parayı veren Hacı Mehmet, Ermeni'ye 'Bu borcumuz ne zaman bitecek?' diye sorunca Ermeni'nin cevabı 'Ben zengin olup, ihtiyacım kalmayıncaya kadar!' olur. O sırada eve gelen oğul Ahmet tüm konuşmaları sessizce dinler ve evdeki tabancayı alarak Ermeni komşuya hücum eder. Can havliyle kaçan Ermeni'yi, Ahmet, Yunus Emre Caddesi ile Süllüler Sokağı kesişiminde yakalar ve babasından haraç olarak aldığı tüm paraları geri ister. Ermeni alay edercesine 'Daha sizden alacaklarım bitmedi.' Der. Ahmet adamın yakasına yapıştığı esnada Ermeni silahına davranacakken Ahmet daha atik davranıp silahını çekerek Ermeni'yi oracıkta öldürür. Bu durum Fransızlara intikal edene kadar Ahmet Gavur dağlarının yolunu tutmuştur. Artık o Dörtyol için, Türklerin milli mücadelesine ömrünü adayacak bir 'çete'dir. Lakabı 'Kocaoğlan' olup, Kara Hasan'ın komutasındaki kuvvet içerisinde yerini alır.(14)
Zorunlu göç sırasında Dörtyol ve civarından Suriye'ye zorunlu göçe tabi tutulan Ermeniler, işgalle birlikte Dörtyol ve civarında toplanmaya başladıkları gibi, ilave Ermeni göçüyle birlikte Ermeni nüfusu kısa bir süre içerisinde on binlere ulaşmıştı. Fransız askeri birliklerine ilaveten Ermeni çeteleri de Türklere eziyeti arttırdıkça ve halkın elindeki mallarını pervasızca gasp ettikçe münferit direnişler oluyordu. Ancak yeterli gücü olmayan bu münferit direnişçiler de kısa sürede Ermeniler tarafından katlediliyorlardı. Halkın bu zulüm karşısında ilgili makamlara yapmış olduğu başvurulara hiçbir olumlu cevap alınmayınca, halk da artık kendi başının çaresine bakmak için silahlı kuvayi milliye çete grupları oluşturmaya başladı.
Dörtyol'daki işgalin kötü yüzünü gösteren önemli olaylardan biri de Özerli köyünde cereyan etti. Hacı Hüseyin oğullarından Emin Hoca başkanlığında üç kişilik bir heyet Fransız kuvvetlerinin ve özellikle Ermenilerin yaptıkları işkenceleri ve mezalimin Fransızlar tarafından korunduğunu ileri sürerek, bölgede bulunan İngiliz işgal kuvvetleri komutanlığına şikayette bulunmuştu. Heyetin şikâyetinin ardından Dörtyol'a bir Hint müfrezesi gönderildi ve bir süreliğine de olsa asayişsizliğin önü alınarak, geçici bir sükunet sağlandı. Ancak bir süre sonra Fransız askerleri Özerli köyündeki Müslümanlara yine hakaret etmeğe başladılar. Bu hakaretlere tahammül edemeyen halk karşı koymuş, bunun üzerine de Fransız ve Ermenilerden oluşan bir müfreze halkın malını yağma etmişti. Bununla da yetinilmemiş, köy ihtiyar heyetinden Muhtar Şeyhmuzzade Mehmet Ağa ile üye Abdülkadirağazade Yusuf Ağa'yı elleri bağlanarak Fransız işgal komutanının kapısı önüne getirmişler, burada süngülemek suretiyle şehit etmişlerdi. Cinayetin ardından Karakese köyüne saldırdılar.(15) Ancak yerli halk, Özerli Çayı karşı kıyısında ve köyde tertiplendiler. Fransız birliğine ateşle karşılık verdiler. Bu çarpışmanın ardından Fransız birliği 15 kayıp vererek geri püskürtüldü. 19 Aralık 1918 günü gerçekleşen bu olay, Türk Milli Mücadelesi'nin başlatıldığı ve "İlk Kurşun" olarak hatırlanacak bir tarih olma özelliğini taşımaktadır. Bu olayı takiben Dörtyol'a dönen Fransız müfrezesi Jandarma Teğmeni, Hasan'ı sebepsiz yere ağır surette yaralarken, Fransız ve Ermenilerin Dörtyol'daki cinayetleri de devam etti.(16)
Tüm bu bilgiler ışığında, Türk Milli Mücadelesi'nin ilk kurşunu sanılanın aksine İzmir'de değil, 19 Aralık 1918 günü Dörtyol'da atılmıştır. Bu araştırmada bize kaynak olan Celalettin Yavuz beyefendiye teşekkürü bir borç biliriz.
Kaynakça
(1) Atatürk Hatıraları 1914-1919, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1965, syf. 74-76.
(2)Erol Seyfeli, "Milli Mücadelenin 'İlk Kurşunu'nun Hatay'da Atılması ve Mustafa Kemal Paşa", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, cilt XII, sayı 35, Temmuz 1996, syf. 397-398.
(3)Aslında dört-beş yıllık büyük savaşın sonuna gelmişler, yenilen tarafın komutanları olarak, birbirlerine söyleyecek başka sözleri de kalmamıştı. Ama Mustafa Kemal'in kendi milletine söyleyecek daha çok sözü ve yurdu için daha çok planları vardı. (Ulvi Keser, AGK syf. 129.- Adem Tutar AGY syf. 731.)
(4)Damar Arıkoğlu, agk, syf.71-72.
(5)Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü- Fransa-Ermeni İlişkileri-II, syf 2555.
(6)Başkumandanlık makamından Sadaret'e gönderilen 10292/11537 sayılı yazı. Başka kaynaklarda ise aynı tarihte takviyeli bir piyade alayı ile Dörtyol'un işgal edildiği, bu kuvveti takiben de Ermeni alayına ait bazı birlikler gönderildiğinden söz edilmektedir. Bkz. Türk İstiklal Harbi: Güney Cephesi, cilt 4. Genelkurmay Basımevi, Ankara,1966, syf. 55.
(7)Kasım Ener, Çukurova Kurtuluş Savaşında Adana Cephesi, San Matbaası, Ankara, 1970, syf. 28.
(8)Kemal Çelik, Milli Mücadelede Adana ve Havalisi (1918-1922), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1999, syf. 71-73.
(9)Adana Mülki Amirliği'nden Dahiliye Nezareti'ne gönderilen 15.12.1918 tarihli yazı.
(10)Stanford J. Shaw, "Ermeni Lejyonu ve Kilikya'daki Ermeni Topluluğunun Tahribatı".
(11)Fevzi Yavuz, "İlk Kurşun", İlk Kurşun Gazetesi, Dörtyol, 1989.
(12)Ahmet Faik Türkmen, "Hatay Manda Tarihi: Silahlı Mücadele Devresi, 4. Cilt, Tan Matbaası, İstanbul, 1939, syf. 945-946.
(13)Halen Dörtyol'un Karapür Mahallesinde ikamet eden Rıza Karapür ve Bekir Karapür'ün dedesidir.
(14)Fevzi Yavuz, "Dörtyol'da Tehcirin İzleri", İlk Kurşun Gazetesi
(15)Türk Silahlı Kuvvetleri: Güney Cephesi, Syf. 55.
(16)Genelkurmay Başkanlığı'nın 29.01.1992 gün ve ATASE:3214-4-92 arşiv sayılı yazısı